301 işçinin hayatını kaybettiği Soma Maden Faciası'nın ardından 3 yıldır süren Soma Davası'nda karar açıklandı. 51 sanığın yargılandığı davada sadece tutuklu olarak yargılanan 5 sanık için taksirle ölüme sebebiyet verme nedeniyle 15 yıl ile 22 yıl arasında değişen hapis cezası verilirken Soma A.Ş'nin eski patronu Alp Gürkan beraat etti. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan hakkında 3 yıl süreyle madencilik faaliyetlerinde bulunmama cezası verildi. Davayı izleyen Seçil Türkkan Açık Gazete'de konuğumuz oldu, davanın tarihçesini, iddianameyi, verilen kararı, ailelerin ve avukatların 3 yıl sonra gelemeyen adalet karşısındaki tepkilerini ve bundan sonrasını konuştuk.
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan 15 yıl, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürü Ramazan Doğru 22 yıl 6 ay, maden mühendisi ve İşletme Müdür Yardımcısı İsmail Adalı 22 yıl 6 ay, İşletme Müdürü Akın Çelik 18 yıl 9 ay, maden mühendisi Ertan Ersoy 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Can Gürkan hakkında 3 yıl süreyle madencilik faaliyetlerinde bulunmama cezası verildi. Soma A.Ş'nin eski patronu Alp Gürkan beraat etti.
Seçil Türkkan Soma Davası'ndan izlenimlerini şöyle aktarıyor:
Soma'da Tersine Adalet: 301 Kişinin Ölümünün Cezası 103 Sayfada Toplandı
Soma’nın büyük ölçekli bir kütüphane olabilecek dava dosyalarını ezbere bilen hakimi Aytaç Ballı’nın, 2017 yazında bir kararnameyle İzmir’e “terfi edilmesi” bugün elimizde tuttuğumuz sonucun sadece başlangıcıydı. Ya da başlangıç madenci Erdal Kocabıyık’ Yusuf Yerkel’in attığı tekmede mi gizli? Ailelerin dava açma sürecinden, ilçenin bir enerji üretim sahası haline dönüştürülmesine, duruşmanın adım adım seyrinden, yeni bir sendika örgütlenmesi olan Bağımsız Maden İşçileri’ne, duruşmanın işveren destekleyicisi son hakimi Salih Pehlivanoğlu’nun muhtemel terfi mekanlarına dek Soma Davasında bugün geldiğimiz noktaya yazılı bir seyir haritası çıkardık.
Manisa Akhisar’da 9 Temmuz’da yapılan ve 11 Temmuz’a ertelenen karar duruşması nihayetinde ailelerde ve kamuoyunda bir tür infiale yol açtı demek abartılı olmayacak. Tutuklu 5 sanığa aile avukatlarının olası kastla istediği cezaya karşılık, taksirle toplamda 15-22 yıl arasında değişen cezalar verildi. 38 tutuksuz sanık beraat etti, 8 kişi ise 1 yıl 6 ay civarı cezalar aldı. Bir de eksik bilgi vermemek adına ekleyelim, tutuklanan sanıklar 3 yıl, tutuksuz yargılananlar ise 1 yıl mesleklerini yapamayacaklar. Beraat edenlerin içinde Soma Kömür Üretim A.Ş’nin patronu Alp Gürkan da var.
Esas işaretlere doğru yürürken
9 Temmuz’daki duruşmanın olası bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turu tarihinin ertesi gününe ‘denk’ gelmesi ve mahkeme heyetinden Tuğşat Buğra Kayık’ın raporlu olması gerekçesiyle aileler ile avukatların geldiği, kamuoyunun mahkemeden çıkacak nihai kararı beklediği duruşmayı 11 Temmuz’a atması dikkat çekti. 10 Temmuz akşamı açıklanan kabine belki de Soma Davası’ndan adaletli bir karar çıkmayacağının son göstergeleriydi fakat işaretler bununla sınırlı değil ya da bunlar zaten işaret bile değil. Esas işaretlere doğru ilerleyelim.
Devlet ‘babanın’ eli ailelerin üzerinde
Biraz geriye sararsak, dikkatleri 2014 yılına, katliamın yaşandığı zamanda ailelerin tepkisinin nasıl örgütlendiğine çekmek isteriz. Katliamdan sonra Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in attığı tekme ve bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkilerden kaçmak için bir markete sığınıp, bir çalışanı darp ettiği iddiaları bize bazı veriler sunabilir. Soma işçi katliamına toplum ilgisinin nasıl ve neden düştüğü de merak ettiğimiz alanlardan biriydi. Yıllardır katliamda yakınlarını kaybedenlerle birlikte çalışan Sosyal Haklar Derneği kurucularından Kamil Kartal, ilk günden beri ‘devlet babanın’ elini ailelerin üzerinden çekmediğini anlatıyor;
“İlk günlerde din ile birlikte evlere kapatılan ailelerin dışarıya çıkışı 6 ay sonra gelen işçi ayaklanmasıyla oldu. Zira maden işçileri işten atılmışlardı. 2014’te gerçekleşen katliamdan sonra 2015’in ilk aylarında aileler dava açmaya razı oldular. Bu süreçteki hareketlenme ise AFAD üzerinden toplanan yardım paralarının ailelere kısım kısım aktarımı, kurban bayramlarında aileleri 2’şer kurban parası ödenmesine, kritik davalardan önce yapılan ev dağıtım kuralarına kadar geniş bir skalada ilerledi, olası daha büyük tepkilerin önüne geçildi.”
Bağımsız Mden İşçileri Sendikası geliyor
Hızlıca özetlediği bu süreç aslında 4 yıla yayılıyor. Ailelerin davaya olan ilgisi yer yer düştükçe, kamuoyu da ilgisini başka bir odağa çeviriyor. Burada sendikalara iş düşüyor ve sınavda sınıfta kaldıklarını söylemek yanlış olmayacak. Duruşmalara destek vermeyen sendikalar hatta yer yer yeni örgütlenme modellerini de engellemiş. Maden İşçileri Meclisi bunlardan biri. Fakat Soma’da bugün yepyeni bir çabanın günyüzüne çıkacağının haberini vermek bu ortamda çok sevindirici; Tarihinde ilk kez Ankara ve İstabul dışına çıkacak, merkezi Soma’da olan bir Bağımsız Maden İşçileri Sendikası kurulacak, önümüzdeki aylardan itibaren ilk yasal faaliyetlerine başlayacaklar. Merakla izleyeceğiz.
Solun bitmeyen sevdası: Megafon derdi
Karar duruşmasından sonra da sürecin önündeki diğer önemli engel maalesef yine işçi örgütleri, bazı toplumsal hareketler ve sendikalar. Bahçeye forum yapmak için çağırılan duruşma izleyicileri ve başta ailelerin bir araya gelişinden sonra henüz olayın şoku atlatılamamışken mikrafon elden ele dolaşmaya başlayıp ‘sürecin takipçisi olacakları’ müjdelendi. 3 buçuk yıl devam etmiş bir duruşma sürecinin sonunda bu cümleleri duymak herkes için biraz zor. Neyse ki avukatların yerinde müdahalesi ile bu bir tür gövde gösterisi sona erdi, aileler ne yapacaklarına birlikte karar vermek için konuşmaya başladılar.
Özelleştirmenin bir adım ötesi: Postözelleştirme?
Soma için örgütlenmek ya da yeni bir tür mücadele biçimi oluşturmak önümüzdeki dönemlerde çok daha kritik olacak. Zira bir enerji üretim sahası ilan edilen 108 bin 213 nüfuslu Soma’da neredeyse tüm kömür havzaları özelleştirilmiş durumda. Kamil Kartal bu yaşananın artık özelleştirmeden öte bir durumu işaret ettiği görüşünde. Özelleştirmenin temelinde yatan, bölgeyi önce devletin bir süre işletmiş olması gerçeği burada tamamen çöpe atılıyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın maden sahaları için önerdiği Bütüncül Havza Yönetimi tamamen kulak ardı ediliyor ve maden sahaları farklı işletmelere 22 yıllığına henüz kimse kullanmamışken kiralanıyor. Birbirinden farklı değerlendirilen ama gel gör ki temelde aynı yapıyı barındıran kömür havzalarında bütüncül bir üretim yapmamak yeni katliamlara davetiye çıkarıyor, işe risk yüklüyor. Akhisarlı bir avukat bölgeden bu özelleştirmelere karşı dava açacak bir avukat bulamadıklarını belirtiyor. Konu avukatlara da biraz devasa geliyor.
İşçi profili değişecek
Bu sahalarda kuşkuşuz ilkel bir teknolojinin kullanılacağından bahsetmiyoruz, hatta makineleşmiş teknoloji var olacak. Bu da artık kirli enerjiyi terketmeye başlayan ‘gelişmiş’ ülkelerden onların kullanmadıkları devasa maden cevheri çıkarma araçlarını ikinci el olarak satın almamız anlamına geliyor. Örneğin Koç Holding’e ait Demir Export bu makineleşmiş araçları kullanan ileri teknoloji madenlerden biri.
Bu durum öte yandan işçi profilini de değiştirecek. İşçilerle uzun yıllar çalışan Kartal’a göre, madenlerde bundan sonraki süreçte biraz daha el becerisine yatkın çalışanlar, Meslek Lisesi, Sanat Lisesi mezunları çalışmaya başlar hale gelecek. Böyle bir durumda yeni bir sendika ihtiyacı daha belirgin bir biçime ortaya çıkıyor.
Soma’nın Enerji Üretim Havzası demiştik ve bu özelleştirmeler Kolin, Limak, Demir Export, Polyak gibi dev holdinglerle yapılıyor. Fakat konu elbette sadece kömür üretim sahası ile sınırlı kalmıyor.
Dört bir yana yeni santrallar
Bölgede ciddi sağlık ve hava kirliliği sorunları yaratan, 1976 yılında yapılmış ve yaklaşık 10 yıl önce özelleştirilerek Torku’ya satılan Soma Termik Santralı (999 Mw), yanısıra Yırca’da zeytinliklerin katledildiği alana yapılmak istenen ama kamulaştırma sürecinde hem kamuoyu hem de geç bir Danıştay tepkisi ile karşılaşan Kolin’in Kayrakaltı Köyü’ne yaptığı Termik Santral var. Yırca’dan çok da uzağa gitmeyen, kuşuçuşu 45. Km öteye yapılan termik santral henüz bir ÇED Raporuna bile sahip değil. Kolin Yırca’da uyguladığı taktiği ise Kayrakaltı’nda yürütmedi. Arazileri kamulaştırma gibi ‘hukuki’ bir sürece bulaşmayıp bir fiyat biçti ve bütün köylüden topraklarını satın aldı. Kayrakaltı, Kozluöen köylerini etkileyen proje tahıl arazilerinin üzerine yapıldı ve şimdiden bölgedeki çiftçiliği bitirdi. Alanda ise bir sene içinde ikinci bir türbinin yapılacağı konuşuluyor çünkü teknik raporlarda gözükenden çok daha büyük bir alanı işgal ediyorlar. (560 Mw) Bunun yanısıra geçtiğimiz aylarda köyden ve çevre ilçelerden çalışmak için işe alınan 2 bin kişiyi işten çıkardılar. Bir diğer yeni habere göre, Kozluören’e bin 500 kadar Çin’li istihdam edilecek. Tütün-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem “Soma’ya bir tek Çinililer gelememişti çalışmak için” diyor.
Elmadere Köyüne Polyak’ın yaptığı santralın inşaası da başladı bile. (1200 Mw), Demir Export Eynez’de yeni bir santralın hazırlığında. Bunların yanısıra Soma’da tarım arazileri üzerine yapılan Organize Sanayi bölgesi ve İzmir Otobanı Projesi var.
Enerji havzası planında yaşamaya çalışmak
Bir enerji üretim havzası içinde yaşamak, 301 kişinin hayatını kaybettiği bir kasabada yaşamak da demek. Ailelerle geçirdiğimiz iki günlük nöbet içinde hepsinin çok yaşlı ve yorgun gözüktükleri daha da derinlemesine incelenebiliyor. Dursunbey Köyü’nden Bayram Şahin (60) ve Kırkağaç’tan Bayram Uçkun (61) yaşlarındalar ve olduklarından çok daha ilerde gözüküyor o yaşlar. Katliamdan sonra emekli olmuşlar. Aynı durum kadınlar için de geçerli, 60’tan büyük gözüken kadınlar 40 civarı çıkıyor yaşlarını sorunca. Bu yorgunluğun karşısına 2014’ten beri en çok tekrarlanan sözü koymak gerek; adalet arayışı. Ailelerden bazıları bu sürecin sonunda Ankara’ya yürüme kararı aldılar. Belki hali olanlar da diyebiliriz onlar için.
Akhisar’da su mücadelesi
Duruşma gününe tekrar bir bakarsak, mahkeme başkanı Salih Pehlivanoğlu kararı okumaya Soma Kömür Üretim A.Ş’nin genç yöneticisi Can Gürkan’dan başladı. Onun cezasının 15 yıla düşmesi, diğerleri hakkında da bir fikir verdi. Tutuklu sanıkların kararlarını dinleyen aile avukatlarından oluşan heyet, Pehlivanoğlu’na devamının beraat olup olmadığını sordu. “Evet” yanıtını alınca ise avukatlara ayrılan alanı terkedip ailelerin yanına geçtiler. Duruşma bir süre kilitlendi, aileler durum karşısında güçlükle sakinleşti. İnanılmaz ama girişte isimleri tek tek yoklamayla alınan salona kimse su bile sokamamıştı. Su mücadelesi, bir süre sonra avukatların İl Emniyet Müdürü ile bağlantı kurması ile çözülebildi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise, son duruşmada yalnız kaldı. Yalnız kalmasının sebebini şu durum özetleyebilir; aileleri fotoğraf çekmek üzere dışarı çağırması.
Can Gürkan haklı: Keser ve sap ailelere döndü
Duruşma tarihini sadece karar günüyle sınırlı tutmak yanlış olur, zira ailelerin avukatları 2016 yılındaki duruşmalarda, bir FETÖ Sabotajı iddiası ile uğraşmak zorunda kaldı. Belki spesifik olarak o zamanlara tarihlenen süreç, duruşmanın dosyaya son derece iyi bilen hakimi Aytaç Ballı’nın Akhisar’dan İzmir Ağır Ceza Mahkemesi’ne ‘atanmasıyla’ sonuçlandı. Can Gürkan’ın, televizyoncu Müge Anlı’nın programında dile getirilen bir iddiaya dayandırdığı bilgiye göre, aslında “Ülkemiz üzerinde oyunlar oynanırken, bu katliamı FETÖ de yapmış olabilirdi” argümanı, sanık avukatlarınca olabildiğince dillendirildi. Hatta Aytaç Ballı hakkında bu iddiayı gözardı ettiği gerekçesiyle bir soruşturma açılmasını bile istediler. Uzun bir süre gizli saklı yürüyen, mahkeme sürecini uzatan ve hakkında kimsenin yanıt alamadığı bu soruşturma sürecinde, yine Can Gürkan bir duruşmada “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” sözleriyle aileleri ve avukatları tehdit edebildi. Bu yüksek özgüvenin bir diğer sebebi de salonda duruşmayı izleyen kalabalığın gün geçtikçe azalması.
Terfi her zaman iyi midir?
Dosyayı elinde bulunduran ilk hakim Aytaç Ballı’nın yaklaşımı aileleri ve kamuoyunu da umutlandırdı çünkü bütün tanıkların tek tek dinlenmesinde ve bütün ihmallerin açığa çıkmasında katkısı büyük oldu. Katliamın hemen ardından hazırlanan bilirkişi raporunu yetersiz bulup bağımsız bir heyetten yeni bir rapor yazmalarını istedi. Ailelerin avukatlarının aktardığına göre, dosyayı yer yer avukatlardan daha iyi bildiği bile söylenebilirdi. Durum böyle olunca FETÖ’nün sabotajı iddiaları da elbette ki boş çıktı. Bilirkişi raporu ise, bütün ihmalleri sıraladı. Bunlar arasında havalandırma boşluklarının olmamasından, aşırı üretim yapılmasına pek çok madde yer alıyor.
Tarihin en uzun tuvalet molası
Savcının Aralık 2016’da mütalasını açıklamaya karar verdiği sırada verdiği tuvalet molası, tarihin en uzun süren tuvalet molası olarak anılabilir. Hazır olduğu iddia edilen mütalaa 14 ay sonra ancak mahkeme huzuruna gelebildi.
Pehlivanoğlu’nun ‘terfisi’ ne zamana gelir?
Araya giren zaman, haklarında açılan ve gizli yürütülen soruşturmayla değişmeyen mahkeme heyeti 2017 yılında bir HSYK yaz kararnamesi ile değiştirildi, Ballı İzmir Ağır Ceza Mahkemesi’ne işte böyle ‘terfi etti’. Yerine Afşin-Elbistan B santralı, Çüllolar Kömür Ocağında 11 işçinin hayatını kaybettiği ve hala 9 işçinin cesedinin çıkarılamadığı olayın davasında sanıklara para cezası veren hakim Salih Pehlivanoğlu atandı. Bu yaz kararnamesinde kendisinin atamasının nereye yapılacağını büyük bir dikkatle izleyeceğiz, zira bir sonraki durağının herhangi bir Ağır Ceza Mahkemesi’nden daha üst bir mevki olması ihtimali var.
Karar duruşmasında ailelerden biri “Elbistan’dan belliydi ne karar vereceğin senin” dedi Pehlivanoğlu’na. Haksız sayılmadığını 103 sayfalık karar gösteriyor. 301 kişinin ölümünün karşılığında, içinde bir takım cezaların yazdığı, 103 sayfalık bir kağıt toğluluğu çıkışta elimize tutuşturuluyor.
Adalet Soma’da tersine işliyor.